Napolyon 1810 yılında Austerlitz savaşındaki büyük galibiyeti karşılığında aldığı 1200 adet tunç topu eriterek dünyanın en önemli meydanlarından birisi olan Vendome meydanına görkemli bir anıt dikmeye karar vermişti. 1870’lerde Paris komününün yükselişi Paris kentinde köklü bir etki bırakmıştı. Emperyalist devlet izlerini kentten silmek isteyen komün halkın nefret ettiği Vendome Sütunu’un yıkılmasına karar vermişti. Komünün bastırılmasının artından Vendome sütunu 1875 yılında tekrar inşa edilmişti. Napolyon ve Komün döneminin en büyük tanıklarından birisi olan sütun vendome Meydanı’nın ve Paris şehirinin simgelerinden birisi haline gelmişti adeta.
En eski mücevher butiklerinden birisi olan Van Cleef & Arpels da , tıpkı Vendome Sütunu gibi Vendome meydanı’nın simgelerinden birisi haline gelmiştir. Dünyanın en lüks markalarının bulunduğu, Luis Vuitton, Chanel gibi markaların orta sınıf kaldığı Vendome Meydanında 1896 yılında Alfreed Van Cleef veamcası Salomon Arpels tarafından kurulan bu butik, nesiller boyu mücevher tasarımları ile adından söz ettiren bir butik haline gelmiştir. Çoğu mücevher butiklerinin yaptığı gibi parfüm sektörüne el atmak isteyen firma kokulara ilk girişini First for Women’la yapmıştır. Bu kokunun ardından çeşitli çalışmalar ile parfüm dünyasından pay kapmaya çalışan butik 2010 yılında en çok ses getiren parfüm çalışması olan Midnight In Paris’i çıkarmıştır.
Öncelikle Midnight in Paris’in ödül almış şişe tasarımından bahsetmek istiyorum. Şişe tasarımı gördüğüm en sıra dışı ve güzel tasarımlardan birisi. Beni kokusundan daha çok şişesi cezbetti diyebilirim. Mücevherler gibi saat sektöründe ’de de dünyanın sayılı ve pahalı markalarından birisi olan butik daha önce benzerine rastlanmamış bir saat tasarladı. Yaklaşık 260.000 TL değerindeki bu saatin ismi Midnight in Paris’ti. Yılın 365 günü Paris şehiri semalarındaki takım yıldızlarının konumu gün ve gün gösteren bu saat ile tasarımcılar Paris şehrindeki gece romantizmini saati kullanan herkesin hissetmesini hedeflemişti adeta. Bu sıra dışı şıklıktaki saatten esinlenerek tasarlanan şişe en az saat kadar şık ve zarif bir tasarıma sahip. Şimdi geçelim kokumuza
Kokuyu Domilite Bertier ve ünlü burun Olivier Polge tasarlamış. Deri, tütün, tonka fasülyesi, limonsu turunçgil ve badem ekseninde olduğu vurgulanmış.
Açılışta limon, bergamot ve deri ile yapıyor. Açılışı efsane Bvlgari Black’e oldukça benziyor diyebilirim. Daha sonra limon ve bergamot’un arka plana çekilmesinin ardından devreye tütsü ve vanilya giriyor. Tütsü kokuya oldukça esrarengiz bir hava katarken vanilya Bvlgari Black’deki kadar ön planda hissedilmiyor. Bu kokudaki vanilya’ya oldukça çekimser bir rol biçilmiş. Derinin ve tütsünün daha baskın olmasından ve vanilyanın çekimser kullanılmasından dolayı MIP’yi Bvlgari Black’e nazaran daha maskülen bulduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Orta kısımlardan sonlara geldiğimizde pek bir değişim sergilemiyor. Koku karakterinde radikal bir değişim olmadan kremsi, pudramsı bir hal alıyor. Ben kokunun en çok bu kısmını sevdim.
Özetle koku designer’lar arasında oldukça ortalama üstü başarıya sahip bir koku diyebilirim. Kör alışa oldukça uygun herkesin beğenebileceği bir yapıda. Bvlgari Black kullananların bu kokuyu da çok seveceğinden eminim. Kalıcılık ve fark edirlik oldukça tatmin edici. Üretimden kalktığına dair söylentiler var. Kokuyu boş verin, hazır bulunabiliyorken sırf şişesini vitrinde sergilemek için bile alınır kanaatindeyim.
Resim: Vendome meydanı ve Vendome Sütunu, Paris
Yorum