Duyuru

Çökme
Henüz duyuru yok.

Parfüm Hobisi Klasik Müzik Sevenler Derneği

Çökme
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
Yeni Mesajlar

  • #16
    Günaydın için..

    Edvard Grieg: Peer Gynt Suiti No.1, Op.46 - 1. Sabah Havası · Berlin Filarmoni, Şef: Herbert von Karajan, 1983.
     

    Yorum


    • #17
      filmini de çok sevdiğim bir şölen...
      Schindler's List Soundtrack

      https://www.youtube.com/watch?v=XNSsv86lsok
      İnsanın ruhu kokularıdır...

      Yorum


      • #18
        Amatör bir klasik müziksever olarak şöyle bir cover paylaşmak istiyorum.
         

        Yorum


        • #19
          En sevdiğim Bach eseri:

          Yorum


          • Rayiha
            Rayiha Yorumladı
            Yorumu düzenleme
            Ben filmi izlemedim ama müzikle birlikteliğini merak ettiğim için arayıp o sahneyi buldum. Bitiş jeneriğinde kullanılmış.

            https://www.youtube.com/watch?v=N6H31CMQSCk

            Videodaki asıl sürprizse, bu sayede müziğin künyesine ulaşmak oldu. Açıklama kısmında

            Trumpet: Kristian Steenstrup
            Organ: Carl Ulrik Munk-Andersen

            bilgisi var, fazlası ise jenerikte.

            Vals ritmi girdap gibi insanı içine çekiyor ve bırakmıyor. Tekrar tekrar dinleme isteği uyandırıyor. Bu güzel müzikle tanışmama vesile olduğunuz için teşekkürler Aryan, filmi de izleme imkanım olur umarım.

          • Rayiha
            Rayiha Yorumladı
            Yorumu düzenleme
            Aryan, şu anda TRT2'de Haneke'den "Beyaz Bant" var ve bu eser çaldı az önce..

          • Aryan
            Aryan Yorumladı
            Yorumu düzenleme
            Rica ederim Rayiha, hatta bu müziğin yorumcuları hakkındaki bilgi için ben teşekkür ederim. Lars Von Trier değer verdiğim yönetmenlerden. Son dönem filmlerini izlemiştim, "Breaking the Waves" ise izleyeceğim filmler listemde yer alıyor. Haneke ve "Beyaz Bant" da yine aynı şekilde...

            Bu arada ayrıca bunun üzerine filmde denk gelip yakalaman güzel bir tesadüf olmuş.

        • #20
          Tom Hanksin oynadığı terminal filminde ''the tale of viktor navorski'' bu parçayı tavsiye ederim. Ezbemrlemesi zor, gizemli, farklı, zor klarnet partilerine sahip olduğu duyulan orkestra eseri. Romantik dönem ve atonaliteye göz kırpıyor gibi geldi

          Yorum


          • #21
            Niccolo Paganini, 24 Numaralı Kapriçyo.

            Solo keman için yazılan eserin, Paganini'nin yaşamını anlatan "The Devil's Violonist" filmi için yapılan orkestra düzenlemesi. Günümüzün popüler icracılarından David Garrett, filmde Paganini'yi canlandırıyor.

            (Bu link daha temiz soundtrack kaydı için, film sahnesi ile senkronlu değil: https://www.youtube.com/watch?v=EjAzqZMLMHY )
             
            Son Düzenleme Rayiha; 01-06-20, 22:53. Tarafından yapıldı.

            Yorum


            • Aryan
              Aryan Yorumladı
              Yorumu düzenleme
              Ahaha bu performansın sonunda Paganini'nin bir rockstar edasıyla kemanını parçalamasını beklerdim, yakışırdı da. Zaten bilirsin belki Rayiha, Paganini hakkındaki efsanelerden biri konserlerinin sonunda kemanını parçalaması ve bazı insanların sırf bunu görmek için konserlerine gelmesi.
              Son Düzenleme Aryan; 01-06-20, 23:18. Tarafından yapıldı.

            • Rayiha
              Rayiha Yorumladı
              Yorumu düzenleme
              Aryan, işin tuhafı Garrett'ın da kazara üstüne düştüğü Stradivarius'unu kırması. Kaderin görünmez bağları mı demeli?

              Paganini de Garrett da zamanlarının klasik rockstarları. Bu açıdan bakıldığında roller iyi oturmuş.

          • #22
            Deniz ile su sevgimden dolayı ayrı bir sevdiğim; geçmiş zamanda klasik müziğe karşı ilgimi artıran eserlerdendi: Camille Saint-Saëns'ın Le Carnaval des animaux (Hayvanlar Karnavalı) eserinin yedinci bölümü: Aquarium (Akvaryum)

            Büyüleyici ve gizemli...
            Glassharmonika'nın kullanımı bir harika!


            Yorum


            • #23
              20. yüzyılın en önemli Bach yorumcularından kabul edilen Glenn Gould'dan "Die Kunst der Fuge".

              Glenn Gould, tam anlamıyla nev-i şahsına münhasır bir piyanist. Kimilerince az sayıdaki virtüözden biri. Bach'ı Bach gibi çaldığı söylenen, süslemesiz, abartısız ama güçlü bir icracı olmasının yanısıra, sadece babasının yaptığı ve piyanoya göre oldukça alçakta kalan sandalyesinde oturarak çalması, sosyal fobisi nedeni ile kariyerinin son 18 yılını sadece kayıt yaparak geçirmesi, kimilerine göre aslında Asperger sendromlu olması, takıntıları, münzevi hayatı da 50 yıllık yaşamöyküsünü ilginç kılıyor.

              Her türlü imaj kaygısından uzakta, müziğin kendisi haline gelerek çalıyor olması çok etkileyici. Paylaştığım videodaki yorumlardan biri bu anlamda hislerime tercüman oldu diyebilirim:
              "I like the intimacy Gould achieves. He's playing for himself, not an audience. The musical dialogue is between him and the music. So what you are hearing isn't just a polished performance, projected to a paying audience."

              Ve yanlış duymuyorsunuz, çalarken mırıldanıyor.
               

              Yorum


              • #24
                Orjinal yazı sahibi: Rayiha View Post
                20. yüzyılın en önemli Bach yorumcularından kabul edilen Glenn Gould'dan "Die Kunst der Fuge".

                Glenn Gould, tam anlamıyla nev-i şahsına münhasır bir piyanist. Kimilerince az sayıdaki virtüözden biri. Bach'ı Bach gibi çaldığı söylenen, süslemesiz, abartısız ama güçlü bir icracı olmasının yanısıra, sadece babasının yaptığı ve piyanoya göre oldukça alçakta kalan sandalyesinde oturarak çalması, sosyal fobisi nedeni ile kariyerinin son 18 yılını sadece kayıt yaparak geçirmesi, kimilerine göre aslında Asperger sendromlu olması, takıntıları, münzevi hayatı da 50 yıllık yaşamöyküsünü ilginç kılıyor.

                Her türlü imaj kaygısından uzakta, müziğin kendisi haline gelerek çalıyor olması çok etkileyici. Paylaştığım videodaki yorumlardan biri bu anlamda hislerime tercüman oldu diyebilirim:
                "I like the intimacy Gould achieves. He's playing for himself, not an audience. The musical dialogue is between him and the music. So what you are hearing isn't just a polished performance, projected to a paying audience."

                Ve yanlış duymuyorsunuz, çalarken mırıldanıyor.
                Ah! Glenn Gould ya... Çok severim. Gerçekten, "Bach kimden dinlenmeli?" sorusunun cevabı. Goldberg Varyasyonları da efsanedir. Bunun da videosunu ben paylaşmış olayım. Ayrıca Gould'un duruşu, parmakları vs... bayağı cool bir insan olduğunu düşünüyorum, fotoğraflarını da ayrı bir seviyorum. Hatta onları da paylaşayım da sayfaya güzellik gelsin.

                Click image for larger version  Name:	1.jpg Views:	0 Size:	87.6 KB ID:	169322
                Click image for larger version  Name:	2.jpg Views:	0 Size:	75.4 KB ID:	169323
                Click image for larger version  Name:	3.jpg Views:	0 Size:	253.1 KB ID:	169324
                Click image for larger version  Name:	4.jpg Views:	0 Size:	39.6 KB ID:	169325

                Son Düzenleme Aryan; 03-06-20, 22:55. Tarafından yapıldı.

                Yorum


                • Rayiha
                  Rayiha Yorumladı
                  Yorumu düzenleme
                  Konu şimdi tamamlandı Fotoğraflar olağanüstü güzel, köpeği ile olanı ilk kez görüyorum. 60'ların moda, dekorasyon, sinema, kısaca sanat ve tasarım ruhunu çok seviyorum. Siyah-beyazın pratikte hükmünü sürdüğü belki de son dönem olduğundan, bu yıllara ait fotoğrafları da öyle. Bana 70'lere geçince film renklenmiş, ama renkler tonunu bulamamış çiğ kalmış gibi gelir, her anlamda.

                  Video da sürprizli oldu, konuşmasını beklemiyordum..

              • #25
                En sevdiğim filmler için top10 listesi yapsam kesinlikle içerisinde yer alacak en sevdiğim filmlerden olan 8½ (Otto e mezzo) (directed by Federico Fellini) ve filmin içerisinde yer alan yine aynı şekilde çok sevdiğim bir eser; Gioachino Rossini'den The Barber Of Seville - Overture



                Eserin overture'ünün tamamı için:



                Bonus-1: Gelmiş geçmiş en iyi Looney Tunes bölümlerinden biri olarak anılan The Rabbit of Seville bölümünden bir sahne:



                Bonus-2: Bugs Bunny at the Symphony'nin Rabbit of Seville adlı renkli ve eğlenceli performansından:

                Son Düzenleme Aryan; 07-06-20, 01:24. Tarafından yapıldı.

                Yorum


                • Rayiha
                  Rayiha Yorumladı
                  Yorumu düzenleme
                  Sevil Berberi'ni geçen yıl sahnede izlemiştim. Klasik anlayışın dışına çıkan, karakterlerin kostüm ve makyajla görselleştirilmesi ile minimalist dekorun oluşturduğu gerçeküstü atmosferini çok beğenmiştim.

                  Fellini de rüyayla karışık, gerçeküstü bir dünya kuruyor. Sekizbuçuk'u izleyeli çok zaman oldu, tekrar izlemekte fayda var.

                  (Sevil Berberi'ni Figaro'nun Düğünü'ne güzel bağlamışlar Eski çizgifilmlerdeki yaratıcılık ve kurgudaki zenginlik şimdikilerde var mı bilmiyorum)

                • Aryan
                  Aryan Yorumladı
                  Yorumu düzenleme
                  8,5 aslında maskülen bir film. Sevdiğim yönetmenlerin en sevdikleri 10 film arasında en fazla gösterdiklerinden... Ama bunun yanında genel anlamda sanatsal açıdan yaratıcı sancılar çeken her insanın sevebileceği tarzda bir film olabilir. Bu arada katılıyorum; mesela ben, hayal gücümü (biraz körelse de) çocukken izlediğim eski çizgi filmlere borçluyum.

              • #26
                "BRAHMS'I SEVER MİSİNİZ?"

                Click image for larger version  Name:	bergman brahms.jpg Views:	0 Size:	127.0 KB ID:	170405
                Brahms denince, aklıma Ingrid Bergman, Anthony Perkins ve Yves Montand'ın oynadığı 1961 yapımı bu film gelir. Macar dansları ile tanıdığım ve sevdiğim Johannes Brahms'ın, 3 No'lu Senfonisi'nin bu bölümü, filme hem klasik hem caz yorumuyla eşlik eder.

                Sadece temayı hatırladığım ama detaylarını unuttuğum filme yeniden göz attığımda iki sürprizle karşılaştım. Bunlardan biri, Guerlain'in klasik parfümlerinin kolonya versiyonları için kullandığı ve benim de çok sevdiğim "kadran" şişelerden biriyle, yine Guerlain Cologne du Coq'u aynanın önünde görmek oldu. Bergman'ın kullandığı kolonyanın hangisi olduğu film siyah beyaz olduğundan anlaşılamıyor. Klasiklerden Shalimar'ı tanıyorum sadece, hafif bir Shalimar'ı da yakıştırırdım kendisine.

                Click image for larger version  Name:	brahms guerlain.jpg Views:	0 Size:	137.0 KB ID:	170406

                Brahms: Symphony No. 3 in F Major, Op. 90 - 3. Poco allegretto · Berliner Philharmoniker · Herbert von Karajan, 1964.
                 
                Son Düzenleme Rayiha; 08-06-20, 22:39. Tarafından yapıldı.

                Yorum


                • Aryan
                  Aryan Yorumladı
                  Yorumu düzenleme
                  Ahaha ben de filmin adını ortaya bir soru gibi algıladım başta, diyorum evet severiz asfasdf Ingrid Bergman'ı izlediğim Casablanca ve Hitchcock'un filmlerinden tanıyorum ama bu filmi bilmiyordum. Orjinal adı "Goodbye Again" olan filmin Türkiye'de gösterime girdiği adı çok daha hoşuma gitti; çok davetkar, samimi bir film adı, sevdim. Hatta ben de izleyeceğim filmler listesine ekleyeyim bu fimi. Bu arada paylaşılan benim de en sevdiğim Brahms eserlerinden biri, gerçekten çok güzel.

              • #27
                Çaykovski'nin görkemli eseri, bir başyapıt; 1 Numaralı Piyano Konçertosu:

                Son Düzenleme Aryan; 13-06-20, 22:26. Tarafından yapıldı.

                Yorum


                • Rayiha
                  Rayiha Yorumladı
                  Yorumu düzenleme
                  Bildiğim en görkemli giriş diyebilirim, çok çarpıcı.

                  Bu giriş uzun yıllar boyunca Pazar Konseri'nin jenerik müziğiydi. Pazar Konseri programı küçük yaşta pek çok besteciyi ve eseri tanımamı sağlamıştı, öncesinde yayınlanan çizgifilmlerden, adeta bambaşka bir dünyaya geçiş yapıyordum. Düşününce aslında o yıllarda TRT'nin hem klasik, hem geleneksel müzik kültürü adına bana çok şey kazandırmış olduğunu farkediyorum. Klasik Türk Müziği eserlerini öğrenmem, duyduğum türkülerin yöresini hiç sektirmeden bilmem de radyo sayesinde.

                  Nereden nereye geldim, galiba çocukluğuma gittim

                • Aryan
                  Aryan Yorumladı
                  Yorumu düzenleme
                  Klasik müzik de klasik mitoloji gibi modern dünyada, günlük hayatımızda hiç ummadığımız zamanda ve yerlerde karşımıza çıkıyor. Biz de üniversite yıllarında şampiyonlar ligi futbol maçını izlemek için arkadaşlarla bir araya geldiğimizde maç başlamadan önce televizyonda klasik bir başlangıç spotu girmişti. Arkadaşlardan biri "İşte bu müziği özlemişim ya!" demişti. Bana tanıdık gelen bu müziğe o an daha dikkatli kulak verince bunun Çaykovski'nin Piyano Konçertosu olduğunu farketmiştim. Sonra da dönüp arkadaşıma, "o zaman Çaykovski'nin 1 Numaralı Piyano Konçertosu'nu dinle" demiştim asdfdf.

                  Son Düzenleme Aryan; 16-06-20, 19:36. Tarafından yapıldı.

              • #28
                Leo Delibes'in, Hindistan'da geçen bir hikayeyi anlattığı "Lakme" operasından "Çiçek Düeti", 1881. Galiba en sevdiğim düet ve dinlediğim en güzel versiyonu da bu...

                (Aryada " Beyaz yaseminlerle güllerin birbirine dolandığı kubbenin altında, sabahları gülen çiçeklerle kaplı nehir kıyısına gitsek" sözleri geçiyor. Hangi parfüm böyle kokardı acaba?)
                 
                Son Düzenleme Rayiha; 16-06-20, 02:44. Tarafından yapıldı.

                Yorum


                • #29
                  nadiren klasik müzik dinlerim fakat sevdiklerimdem birini atayım:
                  https://youtu.be/5poSw7tFLB4
                   
                  Son Düzenleme Asaid; 19-06-20, 02:29. Tarafından yapıldı.

                  Yorum


                  • Aryan
                    Aryan Yorumladı
                    Yorumu düzenleme
                    Çaykovski'nin bu eseri bana Sartre'ın Bulantı'sının 89. sayfasında geçen "Yapayalnızım, ama bir kente yürüyen ordu gibiyim..." cümlesini hissettiriyor. Çok kez yalnız yürüyüşlerimde kendisi bana eşlik etmiştir.

                • #30
                  Richard Wagner'in Tristan und Isolde eserini ilk olarak (prelude bölümünü) Lars von Trier'in Melancholia filminin etkileyici açılış sahnesinde duymuş, adeta büyülenmiştim. Bu karşılaşma, tam da sinemaya karşı özel ilgimin klasik müziğe ilgimle paralel geliştiği bir döneme denk gelmişti. Ardından başka bir zaman ise sürrealist sinemanın ilk örneklerinden olan Salvador Dali ve Luis Bunuel'in Un Chien Andalou filminde eserin Liebestod bölümünü duymuş, yine aynı şekilde çok etkilenmiştim.

                  Nietzsche-sever birisi olarak dolayısıyla kendisine şüpheci yaklaşıyorsam da Wagner, yine Nietzsche başta olmak üzere kendisinden nefret eden çoğu önemli kişilerin buna rağmen zamanında beğenisini kazanmış bir isim. Ben de o malum meseleler başka, eserleri başka diyerekten özellikle bu eserine teslim olmuştum. Sonuçta; bir filminde, ‘’Wagner’in müziğini sevmiyorum; bende Polonya’yı fethetme duygusu uyandırıyor.’’ diye takılan Woody Allen dahi Wagner dinliyor.

                  Eserlerinden kurtulması güç bir isim olan Wagner'in özellikle Tristan und Isolde'si gerçekten inanılmaz bir eser... Wagner de bunun farkındaymış ki eserin çok beğenilmesi hatta olağanüstü bulunması üzerine, besteyi rüyasında görüp uyanır uyanmaz notaya dökerek yaptığını, zekasının böyle harika bir eseri yaratamayacağını söylemiş. Bir nevi metafiziksel bir durum yaratarak (uydurarak) bir tür peygamberliğe soyunmuş.


                  Melancholia filmindeki prelude bölümü:



                  Eserin prelude bölümünün tamamı:



                  Eserin Liebestod bölümü:

                  Son Düzenleme Aryan; 28-12-20, 00:47. Tarafından yapıldı.

                  Yorum


                  • Asaid
                    Asaid Yorumladı
                    Yorumu düzenleme
                    ciddi anlamda klasik müziğe ilgilisiniz hocam, çok nadir böyle kişiler👏🏼. Hiç enstrüman çalıyor musunuz?
                İşleniyor...
                X