Gökçeada kıyılarında güneşe denk sarılığıyla plajın hemen birkaç metre gerisinde hafif yeşilliğin içinde nemli toprak ve taşların arasında tomurcuk açmış sarı sarı çiçekler papatyalar.
bu manzaranın tam ortasında bir plaj kulubesi...
eskimeye yüz tutmuş plajdaki sarı kumlar havada uçuşup kulubenin etrafında bulunan sarmaşıklara tutunmuş bir kısmı da yeni açmış portakal çiçeklerine sarılmış.
hardal sarısına yakın plaj rengine uyumlu ahşap kulübenin hemen yanında bir kadın sarı saçları buğday teni yeşil gözleri ile beliriyor.
elinde naneli bir limonata plajın ve etrafında ki bu manzaranın büyüsüne kapılıyor.
ne sıcak diye aklından geçirirken küçük bir yağmur bulutu gökyüzünden selamlıyor kadını o sapsarı manzara birden karaltıyla kaplanıyor...
yağmur çiselemeye başlıyor, önce sarı kumlara sonra yeşilliğin içinde saklı sarışın çiçeklere, toprağa ve eski tozlu ahşap kulübeye...
ne temiz bir koku diye içinden geçiriyor tuzlu kum, nemli toprak, sarı çiçekler ve elinde tuttuğu naneli tatlı limonata...
sonra hafif yağan yağmur yavaşça terkederken, portakal çiçeklerine son kez tutunup rüzgarın etkisiyle yolu üzerinde ki o sarı saçlı kadının burnuna uğruyor...
koku geçişleri başını döndürüyor yavaşça gözlerini kapayıp ruhunu bu cümbüşe salıveriyor...
iskemleye oturduktan sonra güneşin o sarı sıcaklığı tenini kurutmaya başlıyor bir kaç yudum naneli limonatasından alıp etrafında ki manzarayı seyredalıyor...
öyle sandığınız gibi bir plaj kokusu değil turunçgil yok hindistan cevizi yok tropikal meyve ve çiçekler yok..
fakat öyle bir hava yaratıyor ki yukarıda anlattığım o aurayı yaşattırıyor..
koku şişesi gibi sapsarı kokuyor eğer her rengin bir kokusu olsaydı bu parfümün rengi SARI olurdu...
ilk kokladığınız da buruk bir açılış hafif nemli sabunsu fakat daha sonra tatlılık ön plana çıkınca koku işte ben buyum dedirtiyor.
kesinlikle önyargı yapılacak bir koku ve sonra sizi kendisine çok sevdirecek.
sevgiler...
Yorum