2017 yılında Nick Steward tarafından kurulmuş Londra merkezli indie parfüm markası. Her bir parfümde bir şehirden ilham alınmış, her şehrin burnunuzda kalan anıları parfüme dönüştürülmüş. Herkesin seyahat ettiği şehirde burnunda kalan anıları göreceli olsa da her şehrin kendine özgü bazı koku karakteristikleri taşıdığı da bir gerçek sanırım.. Bu arada parfümlerin şişeleri tasarlanırken de yine çıkış noktası seyahatler olmuş… Koleksiyon, çantamıza ya da el bagajımıza sığdırabileceğimiz 30 ml’lik parfümlerden oluşuyor. Özellikle eve kapandığımız ve uzunca bir süredir seyahat edemediğimiz şu günlerde seyahat düşüncesi bile iyi geldi Bu arada her birini kısa kısa deneyimleme şansım oldu, o yüzden aşağıda yazacaklarımı ilk izlenimler olarak düşünebilirsiniz.
Amsterdam: “Çiçeksi, baharatlı, odunsu - siyah lalelerle dolu çiçek dükkanı” olarak tanımlamış bu parfümü Gallivant sitesinde.. Benim en anlaşamadığım parfüm Amsterdam oldu. Baharatlar (pembe biber, kara biber), safran ve reçinemsi bir havayla açılan Amsterdam’ın orta notalarında ben en çok gülü ayırabiliyorum. Açıklanan notalarda yer alan lale benim burun tecrübemde çok az yeri olan bir nota, canlı canlı lale çiçeğini koklasam bile kokusunu çok az alabilenlerdenim. Parfümde yine net ayırdığım ise sandal ağacınının kremsi yapısı. Parfümü sıktığım andan itibaren burnuma gelen en yoğun nota ise misk oldu, gerçekten çok baskın ve bazı misk kullanımları bende ilacımsı tuhaf bir hissiyat uyandırıyor, sanırım o yüzden anlaşamadım. Fakat koleksiyon içindeki farklı parfümlerden biri olduğunu da söylemeden geçmeyeyeyim. Bu arada son dönemlerde parfümlerde bir kenevir modası varken özellikle bu parfümün içinde hepimiz bir kenevir notası bekledik sanırım
Tokyo: Benim için serideki en maskülen parfümlerden biri oldu. Tokyo, bergamot ve yuzuyla narenciyeli bir açılış yapıyor, yuzu bana biraz greyfurt havası da hissettiriyor. Hemen ardından kara biber, kakule, wasabi gibi baharatlar ekleniyor. Ferah ve aromatik bir açılış… Özellikle açılışını ben çok maskülen buldum. Kurudukça sedir ve selvi ekleniyor ve tütsüyle birlikte dumansı bir hava hissediliyor.. Orta notalardaki çiçeklerden ise ben sadece biraz gülü hissedebildim. Alt notalarda ise amber ve birazcık vetiver belli ediyor kendini… Yeşil, ferah, baharatlı, tütsülü bir parfüm… Erkeklerin beğenebileceğini düşünüyorum, genel beğeniye de uygun…
Tel Aviv: Bu parfüm serideki en feminen bulduğum parfüm sanırım. Floral, meyveli, hafif tatlı bir parfüm.. Yasemin, frezya, ylang ylang gibi çiçekler, meyve (mandalina, siyah üzüm) notalarıyla birleşip ferah, tatlı bir havaya bürünüyor. Tende kurudukça da sandal ağacı, benzoin ve misk birlikteği sizi karşılıyor. Genel beğeniye uygun, oldukça da feminen… Ben bugün baya yağmurlu, dolulu soğuk bir havada denedim kendisini… Sanki sıcak havalarda kendini daha iyi belli edecek gibi hissediyorum…
Berlin: “Odunsu, narenciyeli, baharatlı - aydınlık ve karanlığın kontrastı” olarak tanımlamış bu parfümü Gallivant sitesinde.. Özellikle greyfurtun baskın olduğu narenciyeler ve kara biberle birlikte oldukça canlı ve sulu açılan parfümlerden biri… Tende kaldıkça biraz daha koyulaşıp o sulu havası hafifliyor, kara biber biraz daha belirginleşip çay ve temiz bir vetiver de varlığını ciddi şekilde göstermeye başlıyor. Tam ilkbahar, yazlık… Unisex çizgide kesinlikle ama erkek kullanımında daha hoş olur sanki..
Brooklyn: Benim favorilerimden biri oldu. Portakal, bergamot gibi narenciyelerle ferah bir açılış yapıyor. Portakal oldukça yoğun hissediliyor ve benzoinle de birleşince tatlı, reçinemsi bir havaya dönüşüyor. Manolyanın çiçeksi dokunuşu, amberin sıcaklığı ve orrisin de pudramsı havası parfüme ayrı bir güzellik katmış, misk ve odunsu notalarla da desteklenmiş. Narenciye temalı parfümlerin düşkünü olmamama rağmen ilgimi çekenlerden oldu. Dün tüm parfümleri denerken sadece bu parfümü üzerime 7-8 sprey sıktım sanırım, tek negatif düşüncem silajının düşük olması, bir süre sonra ben bile üzerimden çok hissedemedim.
London: Bu parfümü sevdim mi sevmedim mi bir türlü karar veremedim çünkü salatalık baskın bir parfüm, çok sevdiğim notalardan biri değil… Oldukça ferah bir salatalığın sucul havasına eklenen belirgin bir gül ve menekşe yaprağından gelen yeşil hissiyat. Parfüm tende kurudukça da animalic bir deri belirginleşmeye başlıyor, altta ise odunsu notalar eşlik ediyor. Benim tarzım bir parfüm değil ama Londra seyahatlerimi düşündüğümde en azından hayalimdeki Londra kokusunu iyi yansıtmışlar
Los Angeles: Adı geçen tüm şehirlerin içinde İstanbul’u saymazsak en uzun süre kalıp yaşadığım şehir Los Angeles ve bu parfümü kokladığımda gerçekten Los Angeles’a geri gittim, çok başarılı bir şekilde ilham alınmış… Uzun sahilleri, 20 derecenin altına çok az düşen sıcak iklimi, kıpır kıpır hareketli sokakları, sahilde okyanus esintisine karşı içilen ananaslı kokteylleri… Los Angeles parfümü de işte tüm bunlara güzel uyum sağlamış… Çok kuvvetli olmayan bir okaliptus ve adaçayıyla birlikte ananas ve mandalinalı ferah, meyveli, oldukça canlı, hafif tatlı ve keyifli bir açılışı var. Sonra benim için en güzel kısmı devreye giriyor, ananasın içinden yükselen sümbülteber ve biraz nergis.. Parfüm kurudukça da guaiac ağacının dumanlı odunsu havası hissediliyor, son olarak da heliotropun kattığı hafif bademsi hava ve bolca misk ekleniyor.. Parfümün notalarında ananası görünce yine mi Aventus’a göz kırpmış diye korkmayın, kesinlikle alakası yok.. Bu arada oldukça unisex çizgide bir parfüm… Kış hariç her mevsim tercih edebileceklerimden…
İstanbul: Koleksiyon içindeki en beğendiğim, koleksiyonun da en kuvvetli parfümü bence… Baharatlar, odunsu notalar, amber… Gallivant sitesinde bu parfüm için “Doğu, Batı’yla buluşuyor” demiş.. İlk denediğim andan itibaren bana Nishane Ani’nin tarzını anımsattı… Bergamot, kakule, kekik ve lavanta ile baharatlı ve aromatik bir şekilde açılıp tende kurudukça opoponaxın tatlı, balzamik havası ele geçiriyor parfümü… Zamanla ona eşlik eden yüksek sesli bir amber ve amberin biraz gerisinde kalan ama sesini yine kuvvetli hissettiren vanilya, tonka ve sandal ağacı… Parfüm bu aşamada biraz gourmand tarafa kaymaya başlıyor, tam sonbaharlık, kışlık…
Son olarak genel bir değerlendirme yapacak olursam ben en çok İstanbul’u başarılı buldum. Los Angeles, Brooklyn ve Tel Aviv de kendim için diğer favorilerim. Tokyo da erkek kullanımında oldukça iyi bulduğum alternatiflerden biri… Parfümlerin kalıcılık ve yayılımlarına gelecek olursam… Koleksiyondaki parfümlerin çoğunun yayılımı bir kol mesafesini geçmez, çok yüksek yayılımları yok.. Kalıcılık konusunda ise net bir şey söyleyemeyeceğim çünkü uzun soluklu sadece İstanbul’u test edebildim.. İstanbul 11-12 saati gördü tenimde, yayılımı da diğerlerine göre daha güçlü… Ama sanki diğerlerinin kalıcılıkları, koku profilleri de göz önünde bulundurulursa 8 saati geçmezmiş gibi geliyor…
Yorum