Duyuru

Çökme
Henüz duyuru yok.

Frederic Malle - How to Edit a Perfume

Çökme
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
Yeni Mesajlar

  • Frederic Malle - How to Edit a Perfume

    Grasse’ta yeşillikler içindeki bir evin geniş bahçesindeyiz. Upuzun, pötikare örtülü masanın başında Frédéric Malle, hemen yanında Dries Van Noten, hemen yanında Dominique Ropion oturuyor. Masa kalabalık, liste uzun. Vetiver kokusunun havaya karıştığı nefis bir öğleden sonrayı, şaraplarımız eşliğinde parfüm üzerine konuşarak tüketiyoruz... Parfümlere editör gözüyle bakmayı mesleğinin ilk yıllarında öğrenen ve şimdi usta parfümörlerin imzasını taşıyan Editions de Parfums koleksiyonunu Beymen Zorlu Center’a taşıyan Monsieur Malle, İstanbul’un gri, bulutlu, son derece sıradan bir gününde bile, hayalimizde canlandırdığımız çekiciliğe sahip.

    En sondan, Dries Van Noten par Frédéric Malle’den başlayalım. Parfüm bana ağaç köklerinden yapılmış bir pudingi hatırlattı. Sessiz bir gücü var, etrafınızı ağır bir bulut gibi sarmak yerine sizi yanına davet ediyor. Bu parfümü düzenlerken aklınızdan ve burnunuzdan neler geçiyordu?

    Birinin portresini çizerken o insana dosdoğru bakmanız gerekir. Dries’in işlerini hep yakından takip ettim. Onun nasıl bir insan olduğunu anlamak için evine gitmek yeterlidir; bir İngiliz’den daha İngiliz gibi yaşar, bahçesi onun için çok önemlidir. Seni yemeğe davet ettiği zaman çay ritüeline hazırsındır. Sıcak ve yaşayan bir eve sahip, aynı desenleri gibi... Parfümde, Belçika’nın ünlü waffle’larına, bisküvi ve tartlarına da mutlaka yer vermeliydik. Modern bir şeyin peşindeydim. Dinlemeyi konuşmaya tercih eden, tatlı esanslarla arası oldukça iyi olan Bruno (Jovanovic), aklımdaki parfümördü. Sandal ağacını yumuşak bir karakter yaratmak için doğal formunda kullandık. Santal Mysore’u Peru balsamı, vanilya ve unutulmuş bir molekül olan sacrasol ile kuşattık; bahsettiğiniz puding hissi buradan geliyor. Bu karışımı yasemin ve miskle ıslah ettik, rahat bir pijama pantolona dönüştürdük. Safran ve paçuli, parfümü tam istediğimiz yere, deri akorlarına doğru götürdü. Modern ama egzotik, ve aynı zamanda kaliteli... Aklımdaki tablo buydu.

    Parfüm geçmişinizde modaevleri için yaratılan görkemli esanslar var, ancak Dries Van Noten par Frédéric Malle, markanızın modayla gerçekleştirdiği ilk ortaklık. Moda hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Moda ve modern sanat, midemi bulandıran iki olgu haline geldi. İkisini de anlamıyorum ve anlamaya çalışmanın da zaman kaybı olduğunu düşünüyorum. Koleksiyonerliğe 16 yaşında başladığımı, moda ile çok daha uzun zamandır tanıştığımı hesaba katarak, içinde bulunduğumuz şu dönemin gereğinden fazla değer biçilen bir sıkıcılık ve görgüsüzlük abidesi olduğunu söyleyebilirim. Kendini bu kadar ciddiye almak niye? Christian Dior, Yves Saint Laurent ve Coco Chanel gibi ikonik figürler kendilerini bu kadar ciddiye almıyorlardı. Günümüzdeyse moda, benim inanmadığım bir din haline geldi. Demode bir insan olarak algılanmaktan rahatsızlık duymuyorum, aksine bana iltifat gibi geliyor.

    Aile ağacınız parfümeri konusunda olağanüstü bir yetenek vadediyor. Büyükbabanız Parfums Christian Dior’un kurucusu, anneniz ise Dior’da sanat yönetmeni. Hatta annenizin Eau Sauvage’ın yaratımına da katkıda bulunduğunu okumuştum...

    Kardeşim ve ben Eau Sauvage kobaylarıydık! O parfüm bizim üzerimizde yaratıldı, eve litrelerce Eau Sauvage gelirdi. Sanıyorum Paris’in en parfümlü çocukları bizdik.

    Erken yaşta başlayan bu eğitiminiz prestijli laboratuarlar ve büyük markalarla devam etmiş. Bugün, parfümlerden oluşan bir yayınevine sahipsiniz. Editions de Parfums fikri nasıl ortaya çıktı?

    Sisteme karşı duyduğum öfke beni harekete geçirdi. Son derece yaratıcı ve güçlü bir jenerasyondan gelen parfümörler, hızla tüketen, koskoca bir pazarı tatmin etmek adına uğraşmaya başladı. Tüm dünyayı mutlu edecek bir parfüm yaratmaya çalıştığınızda kendinizden çok şey veriyorsunuz ve bu emeğiniz ne yazık ki parfüme yansımıyor. Ham madde için ayrılan bütçeler hep çok düşük, formüller yapay sentetikler üzerine kurulu. Herkes aynı, ucuz, bayatlamış parfümün peşinde aylarını laboratuarda harcıyor. Bu şekilde çalışmaktan çok sıkıldığım bir dönemde etrafımdakilerle öfkemi paylaşmaya başladım ve gördüm ki Dominique Ropion, Pierre Bourdon ve Jean-Claude Ellena gibi vizyonerler de aynı benim gibi taksi şoförlüğü yapıyorlar. Hermès gibi mega markalara danışmanlık verdiğim için sürekli bir araya geliyorduk ve her günümüz şikayetle geçmeye başlamıştı. Kriket oynayan yaşlı adamlara dönmüştük. Bir gün kendimi “Hayal ettiğimiz parfümleri yaratabileceğimiz bir ev kuralım.” derken buldum. İşlerini beğendiğim, saygı duyduğum tüm isimlerle paylaştım bu fikrimi. Çünkü sıkıntıdan ölmek üzereydim! Ne şanslıyım ki hiçbiri benimle yola çıkmak konusunda tereddüt etmedi.

    Paris’teki butiğinizin Freudyen bir tarzı var. Parfüm kolonları, huzurlu bir karanlık... İnsan davet edildiği evde habersiz bir tura çıkıp kilitli kapılardan birini açmış gibi hissediyor.

    Markanın kuruluşunda fikir almak istediğim insanları ve birlikte çalıştığım parfümörleri uzun bir süre evimde ağırladım. Bu aile hissini yansıtmak, bir yandan da parfüme hak ettiği o özel ve mahrem ortamı sağlamak benim için önemliydi. Teknik açıdan da kuvvetli olmalı, parfüm koklama deneyimini bir üst seviyeye taşımalıydı. Butikten içeri adım atar atmaz hayalinizdeki parfümle ve kendinizle ilgili sorular sormaya başlıyorsunuz... Ayrıca, parfümlerle tanışırken zamanı durdurabilmelisiniz. Bu yüzden mimariyle ilgili ana hatları Mısır tapınaklarından ödünç aldım; derinliği olsun istedim.

    İçeriye giren kişi ilerledikçe nelerle karşılaşıyor? Sizden duyalım.

    Ev sahibi, insanları girişte karşıladıktan sonra evin derinliklerine doğru götürüyor. Giriş, iki taraf için de bir tanışma anı. Parfüm hakkındaki sohbetiniz derinleşip, nasıl bir esansın peşinde olduğunuz ortaya çıktıkça butiğin kalbine doğru ilerliyorsunuz ve koku kolonlarına varıyorsunuz. Karanlığın sebebi de konsantrasyon; çünkü ben insanların gözlerinden çok burunlarıyla hareket etmelerine önem veriyorum.

    Parfüm insanda nasıl bir arzu yaratıyor, parfüm satın alırken neyin peşindeyiz sizce?

    Aynı Monsieur Yves Saint Laurent gibi ben de gece hayatına çok erken yaşta atıldım. O, çok şık bir yarasa gibiydi. Geceleri ortaya çıkar, karanlık saatlerde sosyalleşirdi. Modayı ne ara inceleme fırsatı bulduğunu kimse anlayamazdı çünkü gündüzleri ortada yoktu. Bir gece kulübünde, gecenin sonuna doğru eğer birinin peşinde değilseniz ya da çok sarhoş olup çılgınca dans etmiyorsanız kenara çekilip etrafı inceleme fırsatı bulduğunuz bir an gelir. Bana kalırsa insanların kokmak istediği parfüm ve sahip olmak istedikleri cazibe arasında güçlü bir bağ var. Ekibime, olfaktif çöpçatanlar olduğumuzu, işimizin bir karakter ve bir parfümü tanıştırmak olduğunu söylerim hep. Eğer Le Palace ve Studio 54’da yıllarımı geçirmeseydim, bu fikirlerin hiçbirine sahip olamayacaktım.

    Parfüm editörlüğünden bahsedelim biraz da. Editions de Parfums yelpazesinde Dominique Ropion, The Different Company’nin kurucusu Jean-Claude Ellena, Olivia Giacobetti, Edmond Roudnitska, Pierre Bourdon, Bruno Jovanovic ve Maurice Roucel gibi çılgın parfümörler var. Parfümler ve insanlar arasında kurduğunuz bağlantıdan bahsettiniz. Editör ve parfümör arasındaki bağ da son derece önemli olmalı, nasıl bir iletişim içindesiniz?

    İstediklerimi yaptırmak için yumruklarımı konuşturuyorum ve sonra da kimseye söylemesinler diye rüşvet veriyorum. Çok nezih bir ortamda çalışıyoruz... Parfümörlerin hepsi birbirinden çok farklı kişilikler ve hepsi de, benimle farklı sebeplerden dolayı çalışıyor. Jean-Claude (Ellena) yazarlığını konuşturmak, kelimelerini parfüme dökmek ister. Dahi tarafının ortaya çıkması için onu kendi haline bırakmanız gerekir. Ben de onu yalnız bırakmaya her zaman özen gösteriyorum. Bir tek L’Eau d’Hiver için üzerine gitmiştim çünkü daha iyisini yapabileceğini biliyordum. Dominique (Ropion) ve Pierre (Bourdon) ile aynı laboratuardan geliyoruz. Yirmi sene kadar birlikte çalıştık, aynı geçmişi paylaşıyoruz, aile yapılarımız benzer. Bu samimiyet işimizi çok kolaylaştırıyor. Sadece yeteneklerine duyduğum saygıyla yola çıktığım, ciddi bir samimiyet paylaşmadığım parfümörler de var, onlarla çalışmak da apayrı bir deneyim.

    Parfümörlerle hangi andan itibaren birlikte çalışmaya başlıyorsunuz? Bu ortaklık nasıl gelişiyor?

    Benim görevim her şeyi, ama her şeyi, koklamak. Parfümörler bana ilk versiyonu teslim ettikten sonra toplantılarımız başlıyor. O toplantılar bayağı tehlikeli; çünkü bir parfümör için en zor konu ne zaman, nerede duracağını bilmek. Bir de kendi kendime geçirdiğim bir süreç var. Farklı varyasyonlar ortaya çıktıktan sonra aralarından en iyilerini seçip onları önce kağıt üzerinde kokluyorum. Daha sonra kendi üzerimde deniyorum. Yorumlarımın hepsini tüm detaylarıyla not alıyorum. Bu, sekiz saatlik bir süreç. İlk sıktığım andan itibaren, parfüm nasıl değişiyor? Hangi nota üzerinde yoğunlaşıyor? Başka neye ihtiyacı var? Onu takip ediyorum. Bir parfümü öğle yemeğinden hemen sonra koklar, gece de onunla uyurum. Böylece sabah uyandığımda hislerim ve düşüncelerim kesinleşmiş olur.

    Parfümörlere uzun mektuplar yazıyormuşsunuz, kelimeler tam bu sırada devreye giriyor herhalde...

    Kelimelerin gücüne inanıyorum. Parfümün varyasyonlarıyla geçirdiğim tecrübeden sonra parfümörlere mutlaka bir şeyler yazarım. O yazıları yazmak saatlerimi alıyor. Dürüstlük ve açık sözlülük çok önemlidir, neden beğendiğim ya da neden beğenmediğim konusunda olabildiğince açık olmalıyım. Asla parfümörün tarafında yer almam, hep karşı tarafta dururum.

    Bir editörle bir yazarın ilişkisinden pek de farklı değil...

    Bazı yazarların ana karakterlerini öldürmeniz, bir bölümün tamamen kaldırılması ya da gereksiz detaylardan kurtulmanız gerekir. Ben de bunu yapıyorum. Bazı yazarların işlerini ise hemen oracıkta, olduğu gibi kabul eder ve yazara da teşekkür edersiniz. Bu ayrıcalığa da sahibim.

    Hangi parfümör ya da esans sizi hala şaşırtma gücüne sahip?

    Diğer parfümörlerin hepsinden apayrı bir yerde tuttuğum, jenerasyonunun en iyisi olduğunu düşündüğüm bir parfümör var: Dominique (Ropion). Birlikte altı parfüm yaptık. Bana kalırsa
    dünya üzerindeki en iyi parfümör, en azından yaşayanlar arasında... Dominique’in sınırları yoktur, sınırlara inanan birisi değil. İkimiz de parfümeriye çılgın bir tutkuyla bağlıyız ve başkalarının hiç girmediği yollara sapmak gibi bir alışkanlığımız var. Denemekten, keşfetmekten büyük keyif alıyoruz. Ve sırf bu yüzden işleri batırdığımız da oluyor. Üzerinde bir yıldan fazla çalıştığımız bir parfüm vardı, bir gün onu arayıp “Dominique biz ne yapıyoruz, bu işin içine ettik.” dedim. O sırada belki de 11. varyasyonu kokluyorduk, oysa ki 2.’de durmalıydık. Telefonun öbür ucundan kahkaha attığını duydum, “Haklısın, ne bok yiyoruz biz?” dedi. Ve sonra kapattık.

    Dominique Ropion, benim çok sevdiğim ve bugün hala vazgeçemediğim Kenzo Jungle’ın da yaratıcısı. Aldığı en güzel risklerden birinin o parfüm olduğunu düşünüyorum.

    Kesinlikle, Dominique’in cesur tarzına güzel bir örnek. Onun tüm parfüm kütüphanesi ezberimdedir. Risk alabiliyor, çünkü çok kuvvetli bir tekniğe sahip. Birlikte deneyemeyeceğimiz hiçbir şey yok. Bu da benim başka kimseyle yaşamadığım bir rahatlık. Birlikte yaptığımız parfümleri bizim sevmemiz yeterli, insanların ne düşüneceği ya da satış kaygısı gibi şeylerle ilgilenmiyoruz. Modern şeylerden hoşlanıyoruz ama bazen en eskilere gitmek, parfüm tarihçesinin dibine kazınmış bir akoru hayata döndürmek de çok çılgınca ve modern olabiliyor. Une Fleur de Cassie, bunu yaptığımız bir parfümdü.

    “Satış kaygısı gibi şeylerle ilgilenmiyoruz.” dediniz ama ben de tam Editions de Parfums’e bir iş adamı gözüyle nasıl bakıyorsunuz diye soracaktım...

    Satmayacağından %100 emin olduğumuz bir sürü parfüm yer aldı koleksiyonda. Bu size nasıl bir iş adamı olduğum konusunda fikir verecektir... Geçmişe dönük esanslar satmıyor. Örneğin; klasik Guerlain parfümlerinin ciddi bir fanatiğiyim, bana göre Mitsouko bir başyapıt. O parfümü, bugün kendi markamda piyasaya sürseydim hiçbir anlam ifade etmezdi. Bu tür arayışları kendime yasakladım. Ticari başarı kaygısıyla parfüm yaratırsanız o parfüm hiçbir şeye benzemez. Bir parfüm üzerinde çalışırken en iyisinin ortaya çıkması umuduyla masaya otururum ama sonucun ne olacağını asla kestiremem. Kestirebilmek de istemem.

    Sizi özellikle heyecanlandıran bir nota, bir akor var mı?

    Bir gün doğal, ellenmemiş, ham halini elde edebilirsem Oud’la mutlaka bir şeyler yapmak isterim. Şu sıralar çılgın bir Oud partisindeyiz sanki, herkes isminde Oud geçen parfümler yapıyor ama hiçbirinin içinde Oud yok. Gerçek Oud, kompleks yapıya ve tiksinç denebilecek, itici bir esansa sahip. Eğer gerçek Oud’la bir parfüm yapma şansım olursa, ona Oud ismini vermeyeceğimden emin olabilirsiniz. Beni mutlu eden, kokunun karakterinden ziyade, kendi konfor alanımdan çıkabilmek, aynı Dries’le yaptığım gibi...

    Mükemmel bir parfümün özünde ne yatar?

    Ten uyumu, cazibe ve tabii ki başka hiçbir parfüme benzemeyen, eşsiz bir lisan... İyi parfümün formülü basit olmalı. Boktan parfümler iki sayfalık formüllere sahiptir, çünkü özünde hiçbir şey yoktur.

    Editions de Parfums koleksiyonunda belli bir kadın-erkek ayrımı yok. Yine de Vetiver Extraordinaire, Geranium pour Monsieur erkekler için yaratılmış. Sizi erkek kokuları hakkında bir kere daha düşünmeye iten bir parfüm var mı?

    Tüm parfümlerimin erkeklerin ilgisini çektiğini düşünmek isterim, ne de olsa parfüm seksin tuzu ve biberi. Benim işim de bunu yaratmak. Portrait of a Lady, Dans Tes Bras ve Dries’in kokusu erkek müşterilerimizin son dönemde en çok rağbet ettiği parfümler. Benim erkek kokuları hakkındaki fikirlerimi tamamen değiştiren parfüm ise Musc Ravageur oldu. Kadınlardan hoşlanan bir erkek olarak, o kokuyu son derece seksi buluyorum. Oysa Paris’teki butiğin açılışında erkeklerin en çok ilgilendiği esans da oydu. Unisex parfümlerde hep aynı temiz ve karaktersiz duruşu görüyoruz. 7’den 70’e her cinsiyetin kullanabileceği kolonyalar... Oysa ki miskin yarattığı sıcak ten kokusu da unisex’tir.

    Parfümerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

    Serge Lutens’le birlikte yepyeni bir döneme girdiğimizi, süpermarket parfümlerinin giderek daha da azalacağını, parfümün daha da kişiselleşeceğini düşünüyorum.

    Şu sıralar ne üzerinde çalışıyorsunuz?

    Hep birden fazla şey üzerinde çalışırım. Dries’in çılgın başarısından sonra benim için en önemli konu, bu markanın modaya değil bir parfümöre ait olduğunun, yönümüzü değiştirmediğimizin altını çizmekti. Hayatımın ve işimin amacı parfümörlerin işlerini özgürce yapabilmelerini sağlamak. Şu sıralar Bruno (Jovanovic), olmazsa olmazım, ve karımdan sonra en çok vakit geçirdiğim adam Dominique (Ropion) ve Carlos (Benaïm) ile çalışıyorum. Dominique’le iki parfüm üzerinde birden çalışıyoruz, ne diyebilirim... O benim en büyük parfüm ortağım, bu anlamda ruh ikizim.


    Röportaj:Ayşecan İpek-Şubat 2014

    Fotoğraf:Tanla Özuzun

    https://xoxodigital.com/post/4829/fredericmalle

  • #2
    Mükemmel bir parfümün özünde ne yatar?

    "Ten uyumu, cazibe ve tabii ki başka hiçbir parfüme benzemeyen, eşsiz bir lisan... İyi parfümün formülü basit olmalı. Boktan parfümler iki sayfalık formüllere sahiptir, çünkü özünde hiçbir şey yoktur."

    Nokta.

    Ayrıca Ellena ile ilgili "Bir tek L’Eau d’Hiver için üzerine gitmiştim çünkü daha iyisini yapabileceğini biliyordum" cümlesi benim var olan ağır merakımı 78 ile çarptı.
    Yine adı geçti bak bu kokunun. Biliyorum işte boşuna merak etmiyorum seni L'Eau d'Hiver...

    Teşekkürler Murrjm güzel bi' paylaşımdı.
    - Stop the car...
    - What ?!
    - Stop the fuckin' car!

    Yorum


    • murrjm
      murrjm Yorumladı
      Yorumu düzenleme
      Rica derim Lagerfeld
      Bence sen bu kokuya bi yönel ,kör mör al

    • Lagerfeld
      Lagerfeld Yorumladı
      Yorumu düzenleme
      murrjm Yöneldim ve körüm zaten.

  • #3
    5 sene önce ne de güzel özetlemiş Oud temasına sahip olduğunu sanan parfümleri. 2019'da da hala oud çılgınlığı devam ediyor içerisinde oud olmadan. Güzel işler yok mu var elbette ama geri kalanı piyasa parfümü bence.
    Son Düzenleme xPixa; 23-01-19, 16:26. Tarafından yapıldı.

    Yorum


    • #4
      Çok fazla parfüm üretiliyor artık fiyatlar çok yüksek parfüm olayının sonu nereye gidecek böyle.

      Yorum

      İşleniyor...
      X